Bu Ülkede Atatürk Filmi Çekmek Yürek İster...


"Zülfü Livaneli’nin yazıp, yönettiği, müziklerini yaptığı Veda’nın yarattığı gürültüyü görünce, bu ülkede yıllardır neden gerçek bir Atatürk filmi yapılmadığını, daha doğrusu yapılamadığını daha iyi anladım.
Çünkü bir yönetmenin bu işe kalkışması için her şeyden önce mangal gibi bir yüreğe sahip olması ve kendisi gibi çılgın bir yapımcı bulması gerekiyor!
Son 3 haftadır gördük ki; bu ülkede:
Herkes tarihçi...
Herkes Atatürk uzmanı...
Herkes tarih dedektifi...
Herkes “geçmişte kalan ve doğruluğu asla kanıtlanamayan iddialar” konusunda inanılmaz bir bilgi (!) birikimine sahip...
Bu kadar mı?Elbette hayır... İşin bir de “sinema” boyutu var... Eğer söz konusu olan bir “Atatürk” filmi ise:
Herkes senarist...
Herkes yönetmen...
Herkes ışıkçı...
Herkes görüntü yönetmeni...
Herkes kostümcü, makyajcı, aksesuarcı...
Herkes aktör, herkes aktris!
Bana göre asıl kahraman, cadı kazanlarının fokur fokur kaynadığını bile bile bu filme yatırım yapan yapımcıdır!

Zülfü Livaneli’nin filminde de böyle oldu...Kimse bu filmin aslında bir “dostluk” filmi olduğuyla ilgilenmedi...Öyle bir dostluk ki; Atatürk, Selanik’ten ayrılırken annesini ve kız kardeşini en yakın arkadaşına emanet ediyor...Ama o “en yakın arkadaş”, Selanik düşünce; kendi ailesini alıp İstanbul’a geliyor, Zübeyde Hanım ile Makbule’yi orada bırakıyor...Mustafa Kemal, annesini İstanbul’da bir göçmen kampında tesadüfen buluyor...Gerçeği öğrendikten sonra bile “en yakın arkadaşı”na küsmüyor, kırılmıyor, utandırmıyor...Tam tersine kendisi “paşa” olunca, onu “yaveri” yapıyor...Elinizi vicdanınıza koyun ve söyleyin; hanginiz böyle bir durumda o “arkadaşlığı” bitirmezdiniz?Kaçınız, arkadaşınızın yakasına yapışıp hesap sormazdınız?İşte; filmin asıl mesajı bu:Bizim duygularımıza yenilip, arkadaşlığımızı bitireceğimiz bir konuda Atatürk, Salih Bozok’u haklı buluyor...Hatta kendisini suçlu hissetmemesi için teselli bile ediyor.Böylece... Artık istese de bitiremeyeceği gerçek bir “dostluğun, bağlılığın, ölüme bile birlikte gitme arzusunun” fitilini ateşliyor...


***


Veda hakkında bugüne kadar hiç okumadıysam elliye yakın yazı okudum; televizyonlardaki eleştirileri dinlemeye çalıştım...Kimileri Atatürk’e, kimileri cumhuriyete, kimileri de Livaneli’ye düşmanlığından, içlerinde biriktirdiklerini kustu...Ve hepsi, tarihçiliğe, yönetmenliğe, aktörlüğe, kostümcülüğe soyundu...Bu “akıllıların” soyunmadıkları “iş” ise “yapımcılık”tı ...Çünkü bunca “ tarihçi”nin ve “sinema eleştirmeni”nin aportta beklediği...Bu kadar eleştirileceği açık olan bir filme para yatırmak için, insanın gerçekten “çılgın” olması gerekiyor!"

Gerçek olduğuna inanamadığım bir durum daha var.Sinemalarda Veda filminin izlenmemesi için bazı yaptırımlar olduğunu duydum ve birinci elden dinledim.Yaklaşık 50-60 kişilik olan salonlarda 45 tane bilet ayırtılıp sinemada yer olmadığının görülmesi sağlanıyor.Oysa ki siz düşünüyorsunuz ki,ne kadar çok izlenen bir film.Ta kii salondan içeri girip salonun boş olduğunu görene kadar.Biletini saatler öncesinden almış (filme gelmeye çok hevesli!!!) 45 kişinin aynı anda filmi izlemekten vazgeçmesi gibi olaylar var.Böyle olayların olması insanı gerçekten derin düşüncelere itiyor.Şimdi sırada Turgut Özakman'ın "Dersimiz Atatürk" filmi var.Esas onun hakkında ne yorumlar yapılacak gerçekten merak ediyorum.
Bütün bunlara rağmen başta Sevgili Zülfü Livaneli olmak üzere filme emeği geçen herkesi kutlarım...

Ama...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Falda Shrek Çıkınca

Veritabanı Vize 1. Sorusu ve Cevabı

Türkçe Twitter