Dursun Zaman

Bu yazı ,mail adresime gelen bir yazının düzenlenmiş halidir.İzmir'e yeni gelenler için İzmir'i anlatan 100 maddeden oluşuyordu.İçlerinden beğendiklerimi seçtim ,ayıkladım ve burada paylaşıyorum.Bakalım neler varmış?=) İstanbul’dan geldiyseniz, burada da karşı kavramı vardır. Şaşırmayın. Boyoz'un ne olduğunu hemen öğrenin ve evinize yakın bir boyozcu bulun. (Genelde çok yağlı yapıyorlar,yağ ile probleminiz varsa yağsız boyoz isteyin=)) Daha önceden yediğiniz adı kumru olan sandviçlerin hepsinin dandik olduğunu kabul edin zira İzmir’deki kumruyu İzmir'den başka hiçbir yerde yiyemezsiniz. Aldığınız sandviç yarım ekmek gibi benzeri türü yiyecekleri herkesin ortasında çekinmeden yiyebilirsiniz kimse size dönüp de “vay kâfir” demez. Çünkü burası İzmir aynı zamanda anlayış kavramını iyi bilir İzmirliler. Rahattırlar... Eğer bugüne kadar kullandığınız en teknolojik kart akbil ise otobüse binmeden önce kent kart

(İnsan)=(Yemek)+(Uyumak)+(Para Kazanmak için Çalışmak)+(Eğlenmek) (Eşek)=(Yemek)+(Uyumak) şeklinde iki eşitliğimiz var.Yemek ve Uyumak iki eşitlikte de yer aldğına göre , İnsan denkleminde yemek+ uyumak yerine (Eşek) yazabiliriz.O zaman denklem şu hale gelir. (İnsan)=(Eşek)+(Para Kazanmak için Çalışmak)+(Eğlenmek) Bu iki denklemden (Eğlenmek) çıkartılırsa; (İnsan)-(Eğlenmek)=(Eşek)+(Para Kazanmak için Çalışmak)  halini alır. Sonuç; eğlenmesini bilmeyen bir insan, sadece para kazanmak için çalışan bir eşekten farklı değildir. Facebook sayfasında bir paylaşımdı.Orjinal kaynağı bilmiyorum.Söylentiye göre Çinli Filozof Chang Ying Yue'a ait bir sözmüş.=)

Wimbledon Tenis Turnuvası'nda ilginç bir olay meydana gelmiş.Tenis tarihinin en uzun maçı olarak tarihe geçen  Jon Isner ve Nicolas Mahut maçı  11 saat 5 dakika sürmüş ancak toplamda maç 3 gün devam etmiş.Sebebi de havanın kararıp maçın ertesi gün devam etmesine karar verilmesiymiş.:D  Karikatür hoşuma gittiği için ayrıca paylaşmak istedim.=) Orjinal Kaynak: World of an Indian Cartoonist

"  Sokakta giderken kendi kendime Gülümsediğimin farkına varıp İnsanların beni deli zannedeceğini düşünüp Gülümsüyorum..." Kısa ama öz bir şiir.Seviyorum Orhan Veli şiirlerini.Bu aralar ben de böyleyim biraz.:)Gülümsüyorum sürekli.Ağzım kulaklarımda.:D  Gülmek,gülebilmek iyidir.Mutlu olmak,mutluluğu yakalamak ve buna inanmak ise bambaşkadır...

Uzun zamandır aklımda olan bir fikirdi ama bir türlü gerçekleştirememiştim.Sonunda bugüne kısmetmiş. Neyde üflediğim parçaları burada paylaşmak isterdim hep.Sonunda oldu.=)Hepsi acemi işi,kendimce uğraşıyorum.Kayıtlar da kaliteli değil.Nefesimin sesi duyuluyor arada.Belki ilerde kendimi geliştirirsem kayıt kalitesini de arttırırım.:D Ama şimdilik bunlarla idare ederim gibi duruyor.=) Sevdiğim şarkılardan bir üçleme yaptım bugünlük.Umarım güzel olmuştur... İlk şarkı Leman Sam'dan "Ayrılık" İkinci şarkı Onur Akın'dan "Seviyorum Seni". Sonuncu da Segah Peşrev.Biraz klasik bir eserle bitirmek istedim yazıyı.Neyi üflemeye başladığımdan beri en çok çaldığım parçadır. Not: Blogun sağ bölmesinde de eklenti olarak müzikler yerini alacaktır yakında.Yeni parçalar kaydettikçe beğendiklerimden eklemeyi düşünüyorum.Hayırlısı bakalım.=) Ayrıca bu yazı ney konusunda üzerimde emeği olan Yakup Timaç ve Kaşif Demiröz'e gelsin. Not:Merak edenler için; parça

"  Ben denedim sen de dene işe yarıyor, ama olması için 1.234.567 kişiye göndermen gerekli.Saat 23.37'de de aya bak.Sonra içinden 8 kere dileğini söyle.Daha sonra da öncelikle sağına sonra soluna ,sonra da havaya bak,gözlerini kapat .Bunları yaparsan  dileklerin gerçekleşecek?!!  " Bu mailerden artık çok sıkıldım.Okumadan siliyorum.Benim için sadece zaman kaybı olmaya başladı.Göndermezseniz çok daha iyi olur,çünkü ne okuyorum ne de uyguluyorum.Eskiden paylaşmadığım için suçluluk duygusu duyardım bir de.=)Açıkça söylemek gerekirse çok saçma geliyor. Beni az çok tanıyorsanız neleri önemsediğimi de bilirsiniz.Çok önemli bir bilgidir ,paylaşılması gereklidir,gönderin,okurum hatta paylaşırım ancak başta da yazdığım gibi olan mailleri okumuyorum.Geldikleri gibi çöp kutusunda yerlerini alıyorlar.İlgililere duyrulur.=)

"  Devrim Arabaları"   filminde Cemal Gürsel'in söylediği bir söz başlıktaki.Daha da anlaşılır dille "  Batı kafasıyla otomobil yaptık,Doğu kafasıyla benzin koymayı unuttuk." 130 günlük emeği,kimsenin gerçekleşmesine inanmadığı mucize bir olayı bu kadar rahatça ezip geçebilen bir söz...Türkiye'nin ilk otomobilinden bahsediyorum."  Devrim" Dün Devrim Arabaları filmini izledim.Ne zamandır arşivde duruyordu.Kısmet bugüneymiş.İyi ki de izlemişim diyorum ve şiddetle tavsiye ediyorum.Gerçekten çok etkileyici ve gerçek bir olayı anlatıyor.Konusu da şöyle: 16 Haziran 1961 tarihinde ordunun cadde binek ihtiyacının karşılanması için Türk otomobillerinin yapılması kararı alınıyor.Mühendislere verilen süre ise sadece dört buçuk ay.İmkansız diyor herkes.Çünkü mühendilerimiz daha önce hiç araba yapmamışlar ve içlerinden sadece birinin arabası var.Tren tamiri ve yapımıyla uğraşan kişiler...Ama inançları yüksek.Halk ve Ankara!(Cemal Gürsel dışındakiler) bu pr

Sıcaklar fena bastırmıştı birkaç gündür İzmir'de.Yağmur yağsa da bi ferahlasak dedik günlerce.Sonunda yağdı.Yağdı ama ne yağmak.10 dakika içinde göl oldu evimizin önü.Yazın ortasında bu kadar şiddetli yağmur görmemiştim.Ama güzel oldu.Biraz ferahlık,biraz duygusallık,biraz hüzün ,biraz üşüme derken yağmur dindi. Yerini serin ve bol oksijenli bir havaya bıraktı. Bu güzel güne duygusal bir parça yakışır dedim ve paylaşmaya karar verdim.Gerçi biraz efkarlı ama olsun güzel şarkı bence.Yanlış anlaşılmasın,şarkı efkarlı olabilir ama ben hiç de efkarlı değilim bu aralar.=)Ama şarkı yine de güzel.:D Gripin'den "  Durma Yağmur"   sizlerle...

" İçimden Geldiği Gibi" bloğunda gördüm bu yazıyı.Önemli bir bilgi olduğu için paylaşmak gerekli dedim ve paylaşıyorum.Cidden çok ilginç geldi bana.İşte önemli bilgi: "Gece araç sürerken ,camınıza fırlatılan yumurtalar ile saldırıya uğrarsanız , sileceği çalıştırmayın ve cama su püskürtmeyin.Çünkü su ile karışan yumurta sütümsü bir renk alır ve görüş %92.5 oranında düşer." Bu durumda da arabayı durdurup yumurtanın oluşturduğu bu duruma müdahale etmek isteyebilirsiniz.O zaman da soyguncularla başınız derde girebilir.Çünkü bu soyguncuların son yöntemlerindenmiş. Böyle bir olayla karşı karşıya kalmamak dileğiyle...=)

Google Reader'da önerilen kaynakları okurken güzel mi güzel bir yazıyla karşlaştım.Aslında fotoğraflarla karşılaştım desem daha doğru olur.:D Konumuz bir gözlük insanı ne kadar değiştirebilir?İşte sonuçlar... Bunca sene dört göz diye dalga geçenlere gelsin bunlar.=)Gözlükle yaşamak her ne kadar zor olsa da güzellikleri olduğunu böylece görüyoruz.:D Orjinak Kaynak: Flowing Data

"  Twitter'daki en beğenilen Türkçe twitlere, en popüler kişilere ve gündemi belirleyen konulara twitturk ile ulaşabilirsiniz."  Böyle diyor sitenin girişinde.:D Twitter'da, bir arkadaşımın paylaşımı üzerine gördüm bu siteyi.  "Aaa Türkçe Twitter  çıkmış."  diye sevindim hemen.Araştırayım bakayım neyin nesiymiş derken acayip bir şey ile karşılaştım.Google'a Twitter Türk yazdım ve bir sürü site çıktı.Bilindiği gibi Twitter İngilizce.Bu yüzden de Türkiye'de pek yayılamadı.Arkadaşlarımı üye yapmaya çalışıyorum ama bu sebeple pek ısınamıyorlar siteye.Neyse konuya dönelim.=) Bir sürü site yapmışlar.Onlardan bazıları: http://twitturk.com/ http://www.twitterturkiye.com/ http://www.twittertakip.com/  Siteleri biraz inceledim.En popüler Türkçe twitler,Türkiye'de en çok takip edilenler,Twitter Türkiye Top 10...Her şey kategorilere ayrılmış bir de.=)Eğlence,sinema,sağlık,web siteleri,internet,blog yazarları...Daha neler neler.:D Garibime gelen gerçek olan

Sonunda bitti tadilat.Hala eksikler,aksaklıklar var ama onları da önümüzdeki günlerde toparlarım sanırım.=)Gelelim değişikliğin sebebine. Eski blog adresim seydabora.blogspot.com'du.Blogspot yazısından kurtulmak için seydabora.com almak gerekliydi.Benim üşengeçliğimden midir nedir bilmiyorum bir türlü almaya yeltenemedim ve olay o ki benden önce birisi erken davrandı... İnsanın çevresinde güvenebileceği,anlaşabileceği,kendini anlatabileceği insanların olması çok güzeldir ve önemlidir.Onlarla hayata daha da bağlanırsınız,mutlu olursunuz,duygularınızı paylaşırsınız. Ve Umut benim için böyle biri...   Şimdi konuyla ne alakası var diyebilirsiniz.Çok alakası var.:DBenden önce davranan Umut seydabora.com adresini benim için almış.Müthiş bir süpriz oldu benim için.Bu haberi duyduğum an ağzım ve kulaklarım arasındaki mesafe sıfırlandı desem yalan olmaz.=)Ne kadar teşekkür etsem az kalır.Bu yüzden geçen yazıda da dediğim gibi yeni blogun hayata geçmesi Umut'un sayesinde olmuştur v

Uzun bir aradan sonra yine buralardayım.=) Yazacak,anlatacak çok şey birikti ancak siteyi yapılandırmaya çalışıyorum.Finaller de bitmişken kendimi tasarım işlerine verdim.Site şu anda berbat bir halde,biliyorum.2-3 güne kadar toparlarım umarım.Toparladıktan sonraki ilk yazı Umut'a gelecek. Nedenini de  o yazıda anlatacağım.Şimdilik benden bu kadar.Tadilattan sonra görüşmek üzere.Sitedeki eksiklikler için verdiğim geçici  rahatsızlıktan özür dilerim.=)

Hatırlıyorum da 2002 senesindeki Dünya Kupası gerçekten heyecanlıydı.Türkiye'de vardı belki o yüzdendir diye düşünüyorum.İlhan Mansız ve Hakan Şükür aklıma ilk gelenler.İlhan Mansız'ın ve Ümit Davala'nın saçı meşhur olmuştu.:D Hakan Şükür de en erken atılan gol ile tarihe geçmişti.Ben o zamanlar ilkokuldaydım.Ne çabuk geçmiş zaman.=) Bu seneki maçları izlemiyorum.Pek de sevmem açıkça söylemek gerekirse ama Türkiye olsaydı mutlaka izlerdim.:D Maçlar hakkındaki bildiklerim haberlerde konuşulanlardan ya da abim izlerken duyduklarımdan ibaret.Abim izlerken pek de bir şey duyamıyorum gerçi.A fkika'nın "  Vuvuzela"  denilen bir müzik aleti varmış .Bana göre gürültüden başka bir şey değil ama saygı duymak da lazım.:D Bu müzik aletinin maçlarda çalınmasının yasaklanması için bavurular yapılmış ama kabul edilmemiş.Hakem'in düdüğünü bastırdığı için problemler yaşanıyormuş.Bunun dışında futbolcular konsantre olamadıklarını söylüyorlarmış.:D  Olaya bir de maçları

Zaman her şeyin ilacıdır derler ya kesinlikle çok doğru.Hiç bir zaman şaşmaz.17 Ağustos depreminin bu sene 11. yılı ama yaşananlar zamanla unutulmuş ki bu olaylar yaşanıyor şu günlerde. Sakarya depremden en çok etkilenen şehirlerimizden.Şehir tamamen yok olmuş depremde.İnsanlar,depremden sonra sıfırdan yapmışlar her şeyi .Hatta bir tane de deprem müzesi oluşturmuşlar.2 sene önce gitmiştim müzeye.Gerçekten içler acısı bir durum.Şehir tamamen harabe gibiydi fotoğraflarda.Piyanist filmini izlediyseniz savaş sonrasında, şehrin görüntüsünü hatırlarsınız.Aynen öyleydi.İnternetten bir kaç fotoğraf buldum ama aynı etkiyi göstermez tabi ki.Gidip görmek lazım. Gelelim asıl meseleye.Sakarya'nın Akyazı ilçesinde gerçekleşiyor bu olay.Fay hattının 75 metre karantinası varmış.O alan içinde bina inşa etmek yasakmış.Gayet de mantıklı bir olay.Ama bizim zeki(!) yöneticilerimiz yer kıtlığından olsa gerek bu alanı 10 metreye düşürmüş.İşin ilginci Ankara'daki üstün zekalı(!) yöneticilerimizde

Çeşit çeşit tişörtlerim olsa keşke böyle baskılı.Hepsi birbirinden şahane. store.glennz.com adresinden daha birçoğuna ulaşabilirsiniz. Bunları internetten satın almak baya bir masraflı olduğu için tişört işine girme planlarımız var bir arkadaşımla.=)Belli mi olur yeni tasarımlarla bizde Türkiye tişört piyasasına hızlı bir giriş yaparız.:D:D

Umut'un yeğeni Ege yarışmaya katıldı.:D Playskool'un Facebook'ta düzenlediği bir yarışma.En çok beğenilen fotoğraftaki bebek (Biz Ege olmasını istiyoruz=)) yarışmayı kazanacak.Eğer bir yardımım dokunsun derseniz Umut'un yazısını okuyarak ya da buradaki bağlantılar ile fotoğrafı beğenmek için adım adım ilerleyebilirsiniz.:D Beğenmeye karar verdiyseniz yapmanız gereken 2 işlem var.Önce buradaki bağlantı ile yarışma sayfasını beğenmek gerekliymiş.Daha sonra da esas işlemimiz olan Ege'nin fotoğrafını beğenmek için de bu bağlantıya tıklyarak ve fotoğrafı beğenerek işlemi tamamlayabiliriz.Haydi hayırlı uğurlu olsun.:D Elleriniz dert görmesin.Beğenenlere de çok teşekkür ederim.=)Beğenilmeyecek gibi de değil ki  demi ama.:D:D

Üniversite, lisede şöyle bir fikirdi."Üniversiteye girersek gerisi kolay".Daha da kaba bir tabirle ; "Üniversiteye kapağı at kurtar kendini."En azından arkadaşlarım ve ben böyle düşünüyorduk.Doğruluk payı da yüksek ama üniversiteye gelince hiç de öyle olmadğını anladım.Ne de olsa içinde bulunduğumuz durum her zaman en zoruymuş gibi gelir bize.Final dönemi de olunca bu yazı baya bir yakınmaya gider.En iyisi bu konuyu şimdilik kapatayım.:D Bu zorlu maratonu,4 koskoca seneyi bitiren abime gelsin bu yazı.Sınavlar,ödevler,projeler,staj işleri yok artık onun için.Daha beterleri var gerçi ama olsun.=)=)Geriye dönüp bakıyorum da evden ilk gidişini hatırlıyorum.Hiç ayrılmamıştık o güne dek.Acayip zor gelmişti.Annemle beraber yolcu ettik abimi.Eve geldik.Evde bir sessizlik.Ne yapacağımızı bilemedik gerçekten.Annem bana bakamıyor ben de ona...Çok ağır geçen bir gündü.Ve yaz tatillerinde gelmesi dışında,hayatının 4 yılındaki koca bir kısmı ayrı geçirmek zorunda kaldık.Bir yer