Berlin'de Geçen 1 Yıl

29 Kasım itibariyle Berlin’deki ilk yılımızı doldurduk. Bu bir yıl içinde edindiğimiz deneyimleri paylaşmak icin böyle bir yazı yazmak istedim. Bu dönem içinde pek çok arkadaşım “Nasıl iş bulurum da Almanya’ya taşınırım?”, “Orada hayat nasıl?”,, “Memnun musunuz?”. “Orada işler nasıl işliyor?”, “Almanlar hakikaten soğuk insanlar mı?”, “Almanca bilmek gerekiyor mu?”, “Türklere davranış nasıl?” gibi sorularla geldiler. Elimden geldiğince her birine cevap vermeye de çalışacağım.

Şu anda 26 yaşındayım. 25 yılı Türkiye’de, 1 yılı Almanya’da (Berlin) geçti. Çalışma hayatı olarak da 4 yıl İzmir’de, 1 yıl da Berlin’de tecrübem var. Bu bilgiler ışığında hem günlük hayatı hem de iş hayatını karşılaştıracağım.

1- Sokağa çıktığınızda her ülkeden insan ile karşılaşmaya hazırlıklı olun.

Berlin’de en çok sevdiğim şeylerden birisidir. Sokağa çıktığınızda bir Mısırlı size yol sorabilir. Japon, Çinli, Amerikalı, İtalyan, Fransız, Avusturalyalı, Kanadalı ve tabiki bol miktarda Türk… Her milletten insan var. Güzel olan şu ki, farklı milletten insanlar bir arada yaşamaya o kadar alışmış ki. Herkes birbirine saygılı. (İstisnalar yok değil) Tabiki her millet kendi kültürünü de gelirken yanında getirmiş. Çeşit çeşit ülke restoranları. Öğle yemeğini Rus, akşam yemeğini Hint restoranında yiyebilirsiniz. Ama yine de Türk yemeklerinin yeri bir başka. :) Bol miktarda dönerci var. Bizim bildiğimiz dönerden farklı. Ekmek arası dönerin içinde kızartılmış kabak, patlıcan, havuç var, çökelek benzeri bir peynir, salatalık, değişik soslar ve tabiki döner var. Ön yargılı yaklaşmayın ve deneyin. Bence seveceksiniz.

Berlin gemüse döner


2- Beklemeye alışın.

Eğer siz de benim gibi sabırsız biriyseniz, bu duruma alışmak biraz güç olabilir. Bizim evde bazı ürünler kilo kilo alınır. Sebep de, zırt pırt markete gitmeyelim de elimizin altında bulunsun. Misal zeytin, domates vs. Gel gör ki Almanlar bizim gibi değil. Tane hesabındalar. 2 tane domates, 1 elma, 1 limon. O da ne öyle? Markette bir benim aldıklarıma, bir de diğer insanların aldıklarına bakıp “Ay acaba çok mu aldım?” dediğim zamanlar çok oldu. (artık alıştık) Az az aldıkları için her gün, her gün olmasa da 2 günde bir markete uğradıkları için marketler çoğunlukla hep kalabalık. O yüzden sıra beklemeye alışın. Sadece 1 muz için 10 kişilik sırayı bekleyen insanlar gördüm. Ha bir de pazar günleri marketler, alışveriş merkezleri kapalı. Alışverişinizi cumartesiden yaptınız yaptınız, yapmazsanız pazar günü aç kalmaya mahkumsunuz ya da üşenmeyip pazar günü açık olan tek nöbetçi markete gideceksiniz. Müthiş bir sıra beklemeyi de göz önüne almayı da unutmayın tabi. :)



3- Plastikler, beyaz camlar, kahverengi camlar, gübre olacak çöpler…

Geri dönüşüm konusunda kendini aşmış bir millet. Her apartmanın çöp kutularını koyduğu bir alan var. Çöp kutusu deyip geçmeyin, her biri ayrı ayrı. Cam, plastik, karton, ayrıştırılamamış ev çöpü (bildiğimiz çöp). Camlar da kendi içinde ayrılıyor. Beyaz cam, siyah cam… Bir de çöp atma saatlerimiz var. Camları öyle her saatte atamazsınız. Sessiz saat diye bir şey var. Apartmanın belirlediği saatlerde atabilirsiniz. İnsanlar alışmış, herkes uyuyor bu kurallara. Alışmak çok da zor olmadı açıkcası ama bazen bu iş sıkıcı olabiliyor.  Bir de depozito olayı var. Plastik sişelerin pek çoğu depozitolu. Şişeleri depozito makinelerine attığınızda size para olarak geri dönüyorlar. Sokaklarda eli kolu şişe poşetleriyle dolmuş insanlar görürseniz şaşırmayın. :)

Berlin çöp


4- Festivaller şehrindesiniz. Alışın :)

Burada şehir merkezinde Alexander Platz diye bir yer var. Konak Saat Kule’si meydanı gibi bir yer. Yılın herhangi bir zamanı bir festivalle karşılaşabilirsiniz. Hediyelik eşya satanlar, bira ve ekmek arası sosisli satanlar, sokak sanatçıları, canlı müzik… Zaman zaman farklı bölgelerde farklı festivaller görebilirsiniz. Türkiye ile karşılaştırırsak Berlin’in refah seviyesi çok yüksek. İnsanlar pek çok şeyi aşmış. “Annemin diz kapağını gördüm, etkilendim.”, “Sakız çiğnersem orucum bozulur mu?” yerine, üreten bir toplum gördüm ben burda. Haberlerde her gün şehit haberleri izlemiyor bu millet. Kazanç Türkiye’ye oranla yüksek. Eğitim seviyesi yüksek. Elbette burada da işsizlik var, evsiz insanlar çok ancak durum Türkiye’deki gibi vahim degil. Belki de o yüzden eğlenmeye, hayattan zevk almaya vakit bulabiliyorlar.








5- İş Hayatı

İş hayatında Berlin’deki 1. yılımı doldurdum ve şunu söyleyebilirim ki Türkiye’deki 4 yılımda öğrenmediğim kadar çok şey ögrendim. Bunun şirketlerle, ilgi duydugum alanlardan kaynaklı olduğunu da söyleyebilirim. Türkiye’de çalıştığım şirketlerde başka şirketler için yazılım geliştirmiştik. Burada şirketin kendi ürününü geliştiriyoruz. Şirketin para kazanma kapısı bu ürün olduğu için ayrı bir özen var. Kullanılan teknolojiler ve metodolojiler çok farklı. Benim için öğrenmenin dışındaki en önemli şey, insanlara değer veriyorlar. Her 2 haftada bir 1’e 1 dedikleri görüşmeleri var. Son 2 haftada neler iyi gitti, neler kötü gitti her şeyi anlatmanı istiyorlar. Tabii onlar da senin performansını değerlendiriyor. Kötü bir şey söylediğinde, sana kızan, alınan yok. İyileştirme yoluna gidiyorlar. Sözde kalmıyor bu konuşmalar, hakikaten iyileştirme yoluna gidiyorlar. Çünkü önemli olan sadece şirket değil, çalışanların da mutlu olması. Bunun dışında 2 haftada bir takım olarak toplantı yapıyoruz. Retro denilen bu toplantıda, yine aynı şekilde neler iyi gitti, neler kötü gitti konuşuyoruz. Ne derdin varsa anlatabiliyorsun. Proje ile ilgili olabilir, takımdan bir arkadaşına kızmışsındır ya da birisi bir karar vermiştir ama senin fikrin alınmamıştır ve sen nedenini sorabilirsin. Çok aşırı acil bir durum olmadıkça fazla mesai yapmazsın. Hakikaten günde 8 saat çalışırsın. En güzeli de çalışma saatlerini kendince ayarlayabilirsin. Saat 10’da gelip, 19:00’da çıkabilirsin. Ya da öğle aranda da çalışıp, 8 saat sonra çıkabilirsin. O gün evine kargo ya da tamirci gelecekse, bugün evden çalışacağım diyebilirsin. Benim takımımda 1 Rus, 1 Ukraynalı, 1 Alman ve 1 Amerikalı var. (Fıkra gibi :D) Farklı insanlar, farklı kültürler. Bu ortama alışmak biraz zaman alabilir. Çünkü insanların davranışları kültürlere göre şekillenebiliyor. Kimse ana dilini konuşmuyor. Karşınızdaki kişinin demek istediği şey ile sizin anladığınız bambaşka şeyler olabilir. (hissiyat olarak) Onun kültüründe normal olan bir davranış sizi çileden çıkarabilir. O yüzden her durumda nötr olmaya bakın. Davranışlardan etkilenmeyin. Ha tatilleri de unutmayayım. Genelde tatiller 24-30 gün arasında değişiyor. Bonus olarak da eyaletin kendine has resmi tatilleri var. Bizim bayram tatilleri gibi. Şu anki şirkette benim yılda 26 gün tatilim var. (Ocak ayında başka bir şirkette çalışmaya başlayacağım ve yıllık iznim 30 gün olacak :D) Vee bomba geliyor. En güzeli de işe girer girmez izinlerini kullanmaya başlayabiliyorsun. Türkiye’deki gibi durum saçma sapan değil. Çünkü Türkiye’de 1 yıl çalıştıktan sonra tatil hak ediyorsun. Oldum olası mantıksız gelen bir durumdur bu. İnsan bu hayata çalışmak için gelmiyor. Dinlenmeye de, aile ile zaman geçirmeye de ihtiyac var!

6- İnsanlar - Arkadaşlıklar

Efendim, size bir anımı anlatayım. Berlin’e ilk geldiğimizde geçici bir ev tutmuştuk. Sonrasında kalıcı kiralık ev aradık ve bulduk. Ev sahipleriyle sözleşme imzalamak icin evde buluştuk. İmzaları attık. Sonrasında ev sahibi kadeh getirdi ve bir şampanya açtı. Bu güzel olayı kutlamak lazım dedi. Bu bizce çok hoş bir olay ve bu anıyı her zaman hatırlayacağız. İnsanlar çoğunlukla yardımcı olmayı seviyor, soğuk değiller aksine eğlenceli ve sıcak kanlılar. En güzeli de yeterince samimiler. Bana göre sıcak kanlılık ve her şeye karışmak arasında ince bir çizgi var. Misal arkadaşınla aranda bir şey konuşursun, yandaki teyze konuşmaya şıp diye damlar. En kıl olduğum şeylerdendir. Buradakiler o sınırı çok güzel koruyorlar. Bu da her şeyi saygı ve sevgi çerçevesinde bırakıyor.

Arkadaş edinmek istiyorsanız, buradaki etkinlikleri takip etmenizi öneririm. Herkesin hobisine göre etkinlikler var. Belirli zamanlarda, belirli bir yerde insanlar toplanıyor, konuşuyor, tartışıyor, öğreniyor. Biz çoğunlukla teknoloji etkinliklerine katılıyoruz. Misal bir programlama diliyle ilgili bir detay anlatılacak ya da yeni bir teknoloji tanıtılacak. Gidiyoruz, ilgili kişileri dinliyoruz. Eğer bu etkinlik bir şirket tarafndan oluşturulduysa, şirket calışanlarından konuyu dinliyoruz, muhabbet ediyoruz vs. Şu ana kadar Wikipedia, Ebay, Here, Zalando ofislerini gördük. Sırada Amazon ofisi var. Etkinlik sonlarında ücretsiz pizza ve çeşit çeşit içecek de var. :)

7- Nasıl iş bulunur?

Bana en çok sorulan soru bu. Türkiye’nin gidişatından ötürü pek çok arkadaşım buralara gelmek istiyor. Hali hazırda 4 arkadaşımız işlerini bulup, yeni hayatlarına başladılar bile. En önemli sorun iş bulmak. Eşim de ben de bilgisayar mühendisiyiz. Bizim alanda oldukça iş var. Berlin Avrupa’nın silikon vadisi olarak görülüyor. O yüzden bu konuda alanınız oldukça geniş. Linkedin, Stackoverflow gibi sitelerin kariyer sayfalarından alanınıza uygun iş ilanlarına başvurabilirsiniz. Başvurunuzun kabulünden sonra insan kaynakları ile Skype görüşmesi ile süreciniz başlıyor. Sonrasında size proje yolluyorlar, onu geliştiriyorsunuz, projeniz beğenilirse takımla ya da ilgili kişi ile teknik bir mülakattan geçiyorsunuz. Şirketin durumuna göre on-site mülakata çağrılıyorsunuz ya da yine Skype üzerinden başka bir mülakat. Her şey iyi giderse de teklif alıyorsunuz. Tekliften sonrası ise en güzel kısım. Başlasın taşınma hazırlıkları. Buraya gelip yerleştikten sonra ise iş değiştirmek daha kolay. Çünkü artık çalışma izniniz var. Not: Her firmanın işe alım süreci farklı olabilir ama benim çoğunlukla karşılaştığım süreç bu şekildeydi.

8 - Aile ve memleket özlemi

Bu özlem hiç geçmiyor. Neyse ki uçaklar var. İzinlerden bol bol kullanıp sık sık Türkiye’ye gidebilirsiniz. Ailenizi de bir davet mektubuyla çağırabilirsiniz. Işınlanma keşfedildiğinde hiçbirine gerek kalmayacak. O günleri bekliyoruz. :)



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Falda Shrek Çıkınca

Veritabanı Vize 1. Sorusu ve Cevabı

Türkçe Twitter